Gülseren Onanç
İslami terör örgütü Hamas’ın 7 Ekim’de İsrailli sivil, çoğu kadın ve genç, insana yönelik gerçekleştirdiği korkunç saldırı ve sonrasında 1,200 İsrailli yaşamını yitirdi, 200 kişi esir alındı. Bu saldırı muhafazakâr sağcı Netanyahu liderliğindeki İsrail hükümetinin eline belki de uzun zamandır aradığı önemli bir koz da verdi. ABD Başkanı Joe Biden, AB Komisyonu başkanı Ursula Von der Leyen saldırının hemen sonrasında İsrail’i ziyarete gittiler; her ikisi de İsrail hükümeti ile dayanışma içinde olduklarını açıkladı ve İsrail hükümetinin ülkesini savunmasını meşru olarak nitelendirdi.
Batıyı yanına alan İsrail hükümeti dünyanın gözü önünde Gazze’de kıyıma başladı. Dünyanın en yoğun ve nüfusunun yarısının çocuk olduğu bölgeye İsrail hükümetinin uyguladığı yaptırımlar ve saldırılar ile, Reuters haberine göre 6 Aralık 2023 itibariyle, 17,487 Filistinli öldürüldü.
Bu yaşanan orantısız şiddete isyan eden, çoğu çocuk binlerce masum insanın öldürülmesine tepki gösteren insanlar protesto için sokağa çıktı. Dünyadaki adaletsizliğe karşı SES çıkaran “vicdanlı insanların” var olduğunu görmek bize hala umut olduğunu müjdeledi. Londra, Paris, Berlin, Roma, Atina gibi Avrupa’nın baş şehirlerinde on binlerce kişi gösteriler yaptı ve yapmaya devam ediyor.
“Filistin özgür olana kadar hiçbirimiz özgür değiliz”
Ancak bu barışçıl ve şiddet içermeyen gösteriler polis tarafından engellenmeye çalışılıyor. Alman İçişleri Bakanı İsrail-Filistin gösterilerine ilişkin yasa ihlallerinden dolayı binlerce kişi hakkında soruşturma başlatıldığını söyledi. Fransa’da sol parti politikacılarının da katıldığı gösteriler polisler tarafından engellendi. İngiltere’nin muhafazakâr hükümeti Netanyahu hükümetini koşulsuz desteklerken, Londra’da gösteriler devam ediyor. 9 Aralık’ta yapılan son gösteriye yine binlerce kişi katıldı. “Kalıcı Ateşkes” çağrısı yapan göstericilerden Güney Afrikalı Jocelyn Cruywagen, “Filistin Özgür olana kadar hiç birimiz özgür değiliz” diyor.
Avrupa İsrail politikasından dolayı iç kaosa mı sürükleniyor?
Filistin yanlısı gibi gözüken ama özünde barışı savunan sivil gösterileri engellemeye çalışan Avrupa hükümetleri halklarına karşı zor durumda. İfade ve gösteri özgürlüğü gibi değerler ile çelişen bu uygulamalar Avrupa Birliği değerlerini sorgulatıyor. İsrail’in kendini savunma hakkını savunanlar, İsrail’in uluslararası insani hukuka aykırı davrandığını, savaş suçu işlediğini söyleyenlerin eleştirilerine cevap veremiyor. Le Monde gazetesinin Brüksel temsilcisi Phillippe Jacque, Avrupa’nın İsrail Hamas savaşından dolayı bir iç kaosa sürüklendiğini söylüyor.
Avrupa’daki anti-semitizm hassasiyeti Almanya’da güçlü bir şekilde ortaya çıktı. Önce Frankfurt Kitap Fuarı Filistinli yazar Adania Shibli’nin ödül törenini iptal etti. Organizatörler, yazarı onurlandırmaktan geri adım atmalarına gerekçe olarak İsrail-Hamas savaşını gösterdi.
Alman Vakfı Almanya’nın İsrail politikasını eleştiren yazara ödül vermekten vazgeçti
Almanya’daki son gelişme, Yeşiller Partisi’ne bağlı Heinrich Böll Vakfı’nın, Rusya asıllı ABD’li Yahudi gazeteci ve yazar Masha Gessen’e Hannah Arendt Siyasi Düşünce Ödülü vermekten vazgeçmesi oldu.
Vakıf iptal gerekçesini Gessen’in Newyorker makalesinde Almanya’nın İsrail politikasını eleştirmesi ve Gazze’deki durumu Nazi Almanyası işgali altındaki ülkelerdeki Yahudi gettolarına benzetmesi olarak açıkladı.
Avrupa’da düşünce özgürlüğü geriliyor mu?
Kendisi bir Alman Yahudisi olan ve İsrail’e yönelik eleştirileriyle tanınan Hannah Arendt adına verilen Siyasi Düşünce Ödülü’nü Gessen’e önce layık gören sonra yazdığı yazıdan dolayı ödülü vermekten vazgeçen Alman Vakfı’nın bu davranışı düşünce özgürlüğü açısından Avrupa’da gerileme yaşanması endişesi yaratıyor.
Moskova’da Yahudi bir ailenin ikinci çocuğu olarak doğan Gessen, 1981 yılında ailesi ile birlikte Amerika Birleşik Devletleri’ne taşınmış bir yazar. 10’dan fazla kitabı olan Gessen’in yazıları New York Times, Books New York Review, Washington Post, Los Angeles Times, New Republic, New Statesman, Granta, Slate, Vanity Fair, Harper’s Magazine, The New Yorker gibi gazete ve dergilerde yayınlanıyor.
Gessen Gazze Şeridi’ndeki durumla ilgili olarak ise şunları yazmıştı:
“Gazze 17 yıldır aşırı kalabalık, yoksul, duvarlarla çevrili ve nüfusun sadece küçük bir kısmının kısa bir süreliğine bile olsa ayrılma hakkına sahip olduğu bir kamp, başka bir deyişle bir getto.” Gazze, Venedik’teki bir Yahudi gettosu ya da Amerika’da bir şehir içindeki getto gibi değil, Nazi Almanyası tarafından işgal edilen bir Doğu Avrupa ülkesindeki Yahudi gettosu gibi.”
Amerika’nın ifade özgürlüğü sınavı
ABD’de özellikle üniversitelerde yapılan Filistin yanlısı sivil protestolara karşı verilen tepkiler de “ifade özgürlüğü ülkesi” olmakla övünen Amerikalıları fena halde sınava sokuyor.
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları karşısında Filistin lehine yapılan gösterilerin “antisemitizm” olarak değerlendirilip İsrail yanlısı kesimlerce baskı altına alınması üzerine “ifade özgürlüğü” nereye kadar sorusunu sorduruyor.
Harvard, MIT ve Pennsylvania Üniversitesi gibi seçkin üniversitelerde yapılan gösterilere ilişkin üniversite rektörleri Temsilciler Meclisi Eğitim Komitesi’nde Cumhuriyetçi politikacılar tarafından sorgulamaya çekildi. Bu arada Biden yönetimi, 7 Ekim Hamas saldırılarının sonrasında okullardaki antisemitizm ve İslamofobi olaylarına ilişkin bir düzineden fazla soruşturma başlattı.
Harvard Rektörü Gay, “Harvard’ın değerleriyle zıt olabilir ancak görüşler uygunsuz, saldırgan ve nefret dolu olsa bile ifade özgürlüğüne bağlılığı koruyoruz” diyerek Cumhuriyetçiler ve Amerikalı Yahudi toplumunun önde gelen isimlerini kızdırdı.
Los Angeles’taki California Üniversitesi’nde ifade özgürlüğü uzmanı ve hukuk profesörü olan Eugene Volokh, İsrail-Hamas savaşıyla ilgili protestoların yansımalarından derin endişe duyduğunu ifade ediyor: “Filistin’e destek verenlerin bastırılmasından endişe ediyorum. İsrail’e destek verenlerin de bastırılmasından endişe ediyorum. Ayrıca bazı şeylere çok fazla müsamaha gösterildiğini düşünüyorum.”
İki ayı tamamlayan İsrail–Hamas savaşı demokrasinin beşiği Batı ülkeleri için önemli bir sınav oluyor.
İfade özgürlüğü nerede başlar, nerede biter sorusunu sorduruyor.
İsrail hükümetini ve onun savaş politikalarını eleştiren devletleri eleştirmek ifade özgürlüğüdür. Bunu anti-semitizm olarak değerlendirip cezalandırmak ifade özgürlüğüne zarar verir.
Bu yazı, Eşitlik, Adalet, Kadın Platformu’nun sitesinden alınmıştır.