Doğu’daki mağaralar ziyaretçilerini bekliyor
12 BİN YILLIK HİLAR MAĞARALARI
Diyarbakır’ın Ergani ilçesinde yer alan ve 1. derece arkeolojik sit alanı olarak tescillenen 12 bin yıllık Hilar Mağarası, Anadolu’nun en eski mağara yerleşimlerinden biri olarak biliniyor.
Neolitik Çağ’a ait eserlerin bulunduğu, kaya mezarları ve kabartmaların dikkati çektiği mağaralar, göçebelikten yerleşik köy yaşantısına, avcılık ve toplayıcılıktan besin üretimine geçilen önemli bir tarihsel döneme şahitlik ediyor.
Ergani Kaymakamı Ahmet Karaaslan, Hilar Mağaraları’nın çok önemli bir tarihi yapı olduğunu söyledi.
Mağaranın yanında göçebelikten yerleşik yaşama geçilerek tarıma ilk başlanan yerlerden Çayönü Höyüğü’nün bulunduğuna dikkati çeken Karaaslan, şöyle dedi:
“İkisi iç içe, aynı zamanda tarihsel bir gelişimi de açıklıyor. İlk yerleşimden mağaralardaki yaşama kadar olan bir evreyi gösteriyor. Onun için ikisi de tarihi anlamda çok önemli. İki lokasyonun yan yana olması da buranın eskiden beri insanların kullandığı, yerleşik hayata geçtiği yerler olarak tarihteki önemini koruyor. Biz de bunu göstermeye çalışıyoruz. Hilar Mağaraları da bu açıdan önemli.”
“Hilar Mağaraları’nın turizm potansiyelini artırmak amacıyla çalışıyoruz” diyen Karaaslan, ilçedeki öğrencilerin mağaraları gezip görmesi ve tanıması amacıyla çeşitli etkinlikler düzenlediklerini söyledi.
BIRKLEYN MAĞARALARI’NDA ÇİVİ YAZITLRI YER ALIYOR
Diyarbakır’ın Lice ile Bingöl’ün Genç ilçeleri arasında yer alan ve Antik Çağ’da yerleşim yeri olarak kullanılan Bırkleyn Mağaraları da bölgenin terörden temizlenmesiyle sık sık ziyaret edilen bir mekan olarak dikkati çekiyor.
M.Ö. 6 bin yılından beri kullanıldığı belirtilen, Neolitik Çağ’dan itibaren yerleşmenin başladığı tespit edilen mağaralarda Asur Kralları I. Tiglat-Pileser ve III. Salman Nassar’ın egemenliklerinin nişanesi olarak yaptırdıkları kabartma ve çivi yazıları yer alıyor.
Bırkleyn Mağaraları, sporcular tarafından doğa yürüyüşü, yaz aylarında ise sıcaktan bunalan vatandaşların serinlemek için tercih ettiği mesire alanlarının arasında yer alıyor.
“AKÇATEPE MAĞARASI ÖNEMLİ BİR KEŞİF”
Elazığ’ın Keban ilçesinde tektonizma ve karstik çözünme sonucu oluşan Akçatepe Mağarası ise ender görülen jeomorfolojik oluşumlarıyla ziyaretçilerini ağırlamayı bekliyor.
Akçetepe köyü mevkisinde Fırat Havzası Değirmendere Vadisi’ndeki dağın yamacında girişi bulunan 1400 metrekare genişliğindeki mağara, 2018’de Fırat Üniversitesi akademisyenleri tarafından ilk kez yapılan inceleme sonucu bilimsel literatüre kazandırıldı.
Birbirlerine ara hollerle bağlı 3 farklı bölümden oluşan mağara sarkıtları, dikitleri, duvar travertenleri ile kubbeli galeri olarak adlandırılan bölümünde yer alan baca şeklindeki devasa jeomorfolojik oluşumlarıyla dikkati çekiyor.
Yöre halkı tarafından “Karanlık Mağara” olarak bilinen ancak bilimsel literatüre Akçatepe Mağarası adıyla kazandırılan mağaranın tabiat varlığı olarak tescillenmesine yönelik Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’na yapılan başvuruyla ilgili süreç devam ediyor.
Mağarada 2018’den bu yana incelemelerde bulunan Fırat Üniversitesi Coğrafya Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Muzaffer Siler, mağaranın jeomorfolojik oluşumlara sahip olduğunu belirtti.
Siler, “Akçatepe Mağarası, Elazığ ve çevresi ile yakın bölge için önemli bir keşif çünkü yakın bölgede bu büyüklükte ve özellikte gezilebilir bir mağaradan pek söz edemiyoruz. Mağara, Keban ilçesinin uzak bir bölgesinde ancak yine yakın zamanda keşfedilen ve yoğun bir turizm aktivite alanı olarak ortaya çıkan Saklıkapı ve Karaleylek kanyonuna yakın bir bölgede yer alıyor. Bu açıdan bölgeyi bir turizm destinasyonu olarak düşünürsek turizme kazandırılması daha kolay görünüyor. Bu bölgeyle ilgili yaptığımız akademik çalışmalarımız neticesinde mağaranın oluşum, gelişim ve turizm potansiyelini ortaya koyduk” ifadelerini kullandı.
Mağaranın girişinde 600 metrekare büyüklüğündeki “akça oda” adını verdikleri ana galerinden batı yönünde “turunç galeri” adını verdikleri bölüme geçildiğini belirten Siler, bu bölümlerde zengin karstik damla taşlar, sütunlar, dikitler, duvar traverterlerinin bulunduğunu, üçüncü bölüme ise “kubbeli galeri” adını verdiklerini ifade etti.
Siler, mağaradaki kubbeli galeride her biri 15-20 metre yükseklik ve 4 ile 5 metre arasında değişen çapa sahip baca şeklindeki jeomorfolojik oluşumların yer aldığını dile getirdi.
Bu yapıların mağara sistemi içinde ender görülen jeomorfolojik oluşumlar olduğunu vurgulayan Siler, şöyle konuştu: “Mağara turizme kazandırılabilir. Oluşum, gelişim, gezilebilirlik, görülebilirlik ve içerisindeki ekosistemiyle özel bir mağara. Ayrıca oluşumu da kendine has bir karakter gösteriyor. Burada yerel ve günümüzde aktif olmayan bir fay hattı söz konusu, bu fay hattını kubbeli oda adını verdiğimiz bölümde gözlemleyebiliyoruz. Kubbeli oda bir fayı yer altında gözlemleyebildiğimiz çok nadir yerlerden biri.” (AA)